GİRİŞ
Anayasa’nın kişi hak ve ödevlerini düzenleyen ikinci bölümünde
tanımlanan mülkiyet hakkı, her ne kadar madde kenar başlığında bir hak olarak
tanımlansa da modern mülkiyet doktrini, bu hakkı aynı zamanda toplum yararına
sınırlanacak bir ödev olarak da tanımlamıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir
kararında, “ mülkiyet hakkı geçen yüzyılın ferdiyetçi doktrinlerin etkisi
altında, malikin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, kutsal ve doğal haklardan
sayılırken, günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı, malike toplum
yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye
başlamıştır.”[1]diyerek,
kamu yararı ile bireysel yarar arasında adil bir denge kurulması
görüşünü paylaşmıştır. Bu hassas dengenin herhangi bir taraf aleyhine
bozulmaması kamulaştırma hukukunun temel amacıdır.
Bu kapsamda kamulaştırma bedellerinin veya
kamulaştırmasız el atma davaları sonucunda hükmedilen bedellerin ödenmesinde ve
bedellere uygulanan faiz hesaplamalarında yaşanan sorunlar güncelliğini
korumaktadır. Alacağın feri’si niteliğini taşıyan, bedelin ödenmemesi ve ödemede gecikme halinde
faiz yönünden ilgililerin zarara uğramamaları nedeniyle faiz başlangıç tarihi
ve niteliği, kamulaştırma hukukunda “gerçek karşılık” ilkesinin hayata
geçirilmesi açısından önemlidir. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46.
Maddesinde, 2001 yılında yapılan değişiklik,
madde gerekçesinde, “ kamulaştırmada gerçek karşılıklarının ödenmesi
ve ödemede gecikme halinde faiz yönünden ilgililerin zarara uğramamaları”
olarak açıklanmıştır. Doktrin, bu yöndeki görüşlere ek olarak, Anayasanın 35.
Maddesinin gerekçesindeki, “para ile değerlendirilebilen haklar ve mal
varlığı” ifadelerini dayanak yaparak, kamulaştırmadan doğan temerrüt faiz
alacaklarının da, mülkiyet hakkının kapsamında olduğunu savunmaktadır. [2]
Tüm bu nedenlerle kamulaştırma hukukunda faize ilişkin konular
gerek doktrinde gerekse yargı içtihatlarında güncelliğini korumaktadır.
A. GENEL OLARAK FAİZ KAVRAMI:
Hukuki anlamda faiz, alacaklının nakdinden bir süre için yoksun kalması
nedeni ile, nakdin kullanılması olanağını borçluya bırakması karşılığında elde
ettiği, miktarı kanun ya da hukuki işlem ile belirlenmiş, para borçları
açısından özel olarak düzenlenen, tahsil için zararın ve kusurun varlığı şart
olmayan bir tür tazminat, bir medeni "semere(getiri)"
veya "ivaz(karşılık)"dır.
Faiz alacağı belli bir zamanda değil asıl alacak mevcut oldukça yavaş yavaş
ve süreyle bağlantılı(proratatemporis) olarak ortaya çıkar.[3] Ayrıca, faiz borçlanılmış olan sermayenin
ödemesine ilave edilen fer’i bir edadır. Borçlar Kanunu’nu “asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi” kenar başlığı ile düzenlenen
131. Maddede somutlaşmıştır.[4] Son
olarak, faizin ancak özel bir dayanağı bulunması halinde gündeme
gelebileceğini, bunun da ancak hukuki bir işlem ya da kanun olabileceği
unutulmamalıdır.
Kamulaştırma hukukunda ortaya çıkan faizin, kanundan kaynaklanan faiz
olduğuna şüphe yoktur. Bu nedenle, kamulaştırma idari işlemi nedeniyle ortaya
çıkan faiz alacağı ve fiili yol olarak tanımlanan kamulaştırmasız el atma
sonrasında ortaya çıkan faiz alacağı olarak iki bölüm olarak irdelenmesi
gerekmektedir.
B.KAMULAŞTIRMA İDARİ İŞLEMİ SONRASINDA ORTAYA
ÇIKAN FAİZ ALACAĞI:
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda, faize ilişkin sırasıyla;“kamulaştırma şartları”, “kamulaştırma
bedelinin tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili”, “mal sahibinin geri alma hakkı” ve “ kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine
ayrılan taşınmazların bedel tespiti”
kenar başlıkları taşıyan, 3,10, 23 ve Geçici 6. Maddeleri yer
almaktadır. Söz konusu maddelerin ayrı ayrı irdelenmesi kamulaştırma hukukunda
faize ilişkin değerlendirmeleri netleştirecektir.
a.
Kamulaştırma Bedelinin Ödenmemesi veya Taksitle Ödenmesi Durumunda
Uygulanacak Faiz.
Kamulaştırma bedellerinin ödenmesinde taksitlendirme seçeneği
istisnaidir. Bu nedenle kanunun 3. Maddesi “büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla yapılacak kamulaştırmalarda” taksit seçeneğinin uygulanabileceğini
Anayasa’nın 46. Maddesi ile eş bir düzenleme getirmiştir. Taksit seçeneğinin
uygulanması durumunda taksitlerin eşit bir biçimde ödeneceği gibi ilk taksitin
toplam alacağın altıda birinden az olamayacağı ve toplam taksit süresinin beş
yılı geçemeyeceği düzenlenmiştir.
Konumuz açısından önemli olan nokta söz konusu
taksitlere uygulanacak faiz oranıdır.
Kanun bu oranın “devlet borçlarına
uygulanacak”[5]en
yüksek faiz olarak belirlemiştir. Ayrıca söz konusu faizin ödenmeyen
kamulaştırma alacaklarına uygulanacağı da belirlenmiştir. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu 2005/12-462E. 2005/454K, sayılı
kararında “gerek Kamulaştırma Kanununun
3. maddesinde ve gerekse Anayasa’nın 46. maddesinin son fıkrasında düzenlemeye
konu edilen ve kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanacağı
ifade olunan bedel; Kanun gereği taksitlendirmeye konu olan ve herhangi bir
nedenle ödenmemiş olan ihtilafsız kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedelidir.”ifadeleriyle
açıklamıştır.
Bu
noktada diğer bir konuda imar uygulamaları nedeniyle açılan bedel artırım
davalarında uygulanacak faiz konusudur. Gerek 3194 Sayılı İmar Kanununun 18.
maddesi, gerekse 2981 Sayılı Kanunun 10/c maddesine göre belediyeler, yerleşim
yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların planlarını, fen, sağlık ve çevre
koşullarına uygun biçimde oluşturmakla görevlidir. Bu görevi sağlamak amacıyla
imar sınırı içinde bulunan binalı ve binasız arsa ve arazileri maliklerinin
veya diğer hak sahiplerinin olurlarını aramaksızın “hamur kuralını” uygulamaktırlar.
Bu kurala göre birbirleriyle, yol fazlası ile kamu kurumlarına veya
belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye bunları yeniden imar planına
uygun ada veya parsellere ayırmaya, bağımsız, paylı veya kat mülkiyet
esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya resen tapu işlemlerini yapmaya
yetkilidir.
3194 sayılı İmar Kanununun 17. maddesinde ise;
“Belediye
veya Valilik, kendi malı olan veya imar planlarının tatbiki sonucu
kamulaştırmadan artan parçalarla, istikameti değiştirilen veya kapanan yol ve
meydanlarda hasıl olan sahalardan müstakil inşaata elverişli olmayan parçaları
bitişiğindeki arsa veya bina sahibine bedel takdiri suretiyle satmak,
gayrimenkul sahiplerinin yola giden yerlerden dolayı tahakkuk eden
istihkaklarını bedel takdiri suretiyle değiştirmek ve komşu gayrimenkul sahibi
takdir edilen bedelle satın almaktan imtina ederse, şuyulandırıp satmak
suretiyle imar planına uygunluğu temin eder”
hükmü yer almıştır.
Aynı
maddenin son fıkrasında da, bedel takdirleri ve bedele itiraz şekillerinin 2942
sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre yapılması öngörülmüştür. Buna göre
belirlenecek, bedele dönüştürülen taşınmaza takdir edilen karşılığın
arttırılması davalarında, çekişmesiz bedelin ödenme tarihi esas alınmak
suretiyle değer biçilir. Eğer çekişmesiz bedel taksitle ödenecekse son taksitin
ödendiği, eğer hiçbir ödeme bulunmuyorsa dava tarihi esas alınarak bedel
tespiti yapılacaktır. Bu tür davalarda Yargıtay içtihatlarında istikrarlı bir
biçimde değerlendirme tarihinden hükmün açıklandığı tarihe kadar yasal faiz
uygulaması gerektiğini belirtmiştir. Örneğin Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin
28.10.2000 tarihli 2000/16753E. , 2000/19219K. sayılı kararında “ …3095 sayılı yasanın değişik 1. Maddesi
uyarınca faiz başlangıç tarihi gösterilerek sadece yasal faize hükmetmekle
yetinmek gerekir…” denilmiştir.
b. Kamulaştırma
Bedelinin Tespiti Davalarında İdare Tarafından Depo Edilen Miktara İşletilecek
Faiz.
2942
Sayılı Kamulaştırma Kanun’unda 2001 yılında değişiklik yapılmasından sonra,
kamulaştırılan taşınmaz için mahkemece belirlenen kamulaştırma bedelinin, idare
tarafından malik lehine depo(bloke) edilmemesi durumunda idare lehine tescil ve
tapudan terkin kararı verilememektedir. Bu nedenle 2001 yılı öncesi açılan
bedel artırım davalarında yaşanan, kamulaştırma bedelinin faizine ilişkin
sorunlar çok yaşanmamaktadır. Bununla birlikte bedelin tespit edilmesinden
sonra mahkemenin karar vermesine kadar oluşan süreçte de bloke edilen tutara
faiz işletilmemesinden kaynaklanan hak kayıpları yaşanması gündeme gelebilir.
Kamulaştırma
Kanun’un 10. Maddesi gereğince bilirkişilerce tespit edilen bedel için mahkeme,
bedelin bankaya
yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye on beş
gün süre verir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere
mahkemece uzatılabilir. Bu süre zarfında bloke edilen meblağa ilişkin herhangi
bir faiz işletilmesine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. İlk derece
mahkemeleri bloke edilen meblağa ilişkin çoğu zaman sadece bedelin ödenmesine
ilişkin karar vermektedir. Fakat söz konusu bedele bankada bloke halde
tutulduğu sürece kamulaştırma bedeline mevduat faizi işletilmeli ve ona göre
kamulaştırma bedeli ödenmelidir. Aksi takdirde paranın kullanılamama
maliyetinin karı bankanın haksız karı olarak kalacaktır. Bu durumun dava konusu
edilmemesi nedeniyle Yargıtay’ın konuya ilişkin görüşü bilinmemektedir. Fakat
konuyu mefhumu muhalifinden değerlendirmek suretiyle Yargıtay içtihatlarıyla
gerekçelendirebiliriz.
Şöyle ki, ilk
derece mahkemesi tarafından tespit edilen kamulaştırma bedeli, idarenin kararı
temyiz sonrasında kamulaştırma bedelinin daha düşük bir bedelle tespitinde ve
davalı eski malik tarafından fazla çekilen bedel idareye mevduat faizi ile geri
ödenecektir. Konuya ilişkin Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2012/4922E. ,
2012/5950K. “idarece davalılar adına bankaya yatırılan
bedel bozma sonrası hüküm altına alınan bedel arasındaki farkın davalı tarafça
bankadan çekilmesine kadar varsa işlemiş mevduat
faiziyle birlikte davacı idareye geri ödenmesine karar verilmesi”ifadeleriyle somutlaşmaktadır. Bu ve buna
benzer kararların amacı paranın kullanılamama maliyetinin karşılanmaya
çalışılmasıdır.
c.
Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Davalarında Dört Ay İçinde
Bitirilememesi Nedeniyle Uygulanılacak Faiz.
Kamulaştırma Kanunu’nun 10. Maddesinde 30.04.2013
tarihinde yapılan değişiklikle “kamulaştırma bedelinin tespiti
için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen
bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.”
fıkrası eklenmiştir. Basit yargılama usulünde yürütülmesi ve celse
aralıklarının en fazla otuz gün olması gereken bu tür davalarda kamulaştırma
bedeline, dava açılış tarihine dört ay eklenecek ve sonra hükmün açıklanmasına kadar
olan süre için yıllık %9 yasal faiz uygulanacaktır.
Hesaplanan kamulaştırma bedeli
eğer Kamulaştırma Kanunu’nun 27. Maddesi gereğince acele kamulaştırma sonrası
açılan bedel tespiti davasında hesaplanmışsa, faiz hesaplaması acele el koyma
için tespit edilen ve bankaya bloke edilen bedelin mahsup edilerek fark
bedeline dava tarihinden itibaren dört aylık sürenin bittiği tarihe kadar olan
kısım için hesap edilecektir.[6]
Söz konusu faizin hesaplanmasında
karşılaşılan sorunlardan bir diğeri de ilk derece mahkemesinin kararının temyiz
merci tarafından bozulması durumunda faiz başlangıç tarihinin ne olacağına
ilişkindir. Yargıtay 5. H. D 2013/12813E. , 2013/20012K. sayılı kararında
açıkça belirtildiği gibi “tespit edilen
bedele 4 aylık sürenin bitimi tarihinden, ilk karar tarihine kadar kanuni faiz”işletilecektir.
C.
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMADAN KAYNAKALANAN TAŞINMAZIN BEDELİNİN TAHSİLİNE İLİŞKİN
DAVALARDA FAİZ ALACAĞI
a.
6487 Sayılı Kanunla Değişik Geçici 6. Madde Düzenlemesi Nedeniyle Faiz
Alacağı
5999
sayılı Yasa ile getirilen geçici 6’ncı maddenin gerekçesinde; “...Anayasada dayanağı bulunmayan ve HAKSIZ
FİİL olarak da nitelendirilen kamulaştırmasız el koyma suretiyle, temel insan
haklarından olan mülkiyet hakkına müdahale edilmesi hâlinde, ilgili taşınmazın
bedelinin Devletçe malikine ödenmesinin gerektiği tartışmasızdır” ifadesi
yer almaktadır.
Yargıtay
içtihatlarında, doktrinde ve madde gerekçesinde de kabul edildiği üzere
kamulaştırmasız el atmalar “haksız fiil” niteliğinde
bir eylemdir. Haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı olarak bir kimsenin şahsına
veya mal varlığına zarar vermek olarak tanımlanır. Haksız fiil borç
kaynaklarından birisi kabul edilmiş olup zararı veren tazminle sorumludur.
Haksız fiile muhatap olan kişinin, haksız fiile sebebiyet veren kişiden
zararını isteme imkânı hukukun genel prensiplerindendir.
6487
sayılı kanunla değişik Kamulaştırma Kanun’un geçici 6. Maddesindeki düzenlemeye
göre belediye ve il özel idareleri için, bütçe gelirlerinin yüzde ikisi, diğer
idareler içinse bütçe giderlerinin yüzde ikisi, yapılacak tazminat ödemelerinde
kullanılacaktır. Bu bütçelerin kesinleşmiş alacakları karşılamadığı ölçüde, söz
konusu idareler gelecek yıllara etki edecek şekilde taksitlendirme
yapabilecektir. Söz konusu taksitlendirmelerde, taksit süresince kanuni faiz
ödenecektir. Hâlbuki Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. Maddesinde,
kamulaştırmada taksitlendirme yapılması durumunda, taksitlere uygulanacak faiz
oranının kamu alacaklarına uygulanacak en yüksek faiz uygulanması kuralının
dışına çıkarmıştır.
Kamu
Alacaklarına uygulanacak yıllık faizin %16,8 olduğu, yasal faizin ise yıllık %9
olduğu düşünüldüğünde, herhangi bir süre sınırlaması bulunmayan taksitler için
büyük hak kayıpları olacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin birçok kararında[7],
mahkemenin, kamulaştırma tarihi ile bedelin ödendiği zaman arasındaki farkın,
kısmen kanuni prosedürün uzunluğundan kaynaklandığına hükmetmiştir. Bu nedenle,
eski malikin taşınmazının kaybetmesiyle uğradığı zarar ikiye katlanmış; ferdin
katlandığı fedakârlık ile toplum menfaati arasında bulunması gereken adil denge
bozulmuştur yargısına varılmıştır.
b.
6487 Sayılı Kanunla Değişik Geçici 6. Madde
Düzenlemesinden Önce Kısmi Dava Yoluyla Açılan Davalarda Faize İlişkin
Değerlendirme.
Haksız
fiil dolayısıyla açılacak olan davalar, tipik birer eda davası niteliğindedir.
HMK 105. Madde, eda davasını “ eda davası
yoluyla mahkemeden, davalının, bir şeyi vermeye veya yapmaya yahut yapmamaya mahkûm
edilmesi talep edilir.” şeklinde
tanımlamıştır. Kaldı ki kamulaştırmasız el atma davalarında, el atmanın
önlenmesi veya tazminat ve ecri misil talepleri türündedir. Söz konusu madde
değişikliği bu taleplerin sadece, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanun’un 10.
Maddesinde gösterilen kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescili
davasına dönüştürmüş ve yargı harçlarını maktu olarak düzenlemiştir.[8]
Ayrıca dava sonucu takdir edilecek vekâlet ücretinin de maktu olarak tespit
edileceği düzenlendiğinden bahisle, kamulaştırmasız el atma davalarında kısmi
dava açma ya da belirsiz alacak davası açma dönemi fiilen sona erdi
diyebiliriz. Fakat kanun öncesi açılan ve derdest davalarda geçerliliğini
koruyan kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan kısmi davalarda ev buna bağlı
açılan diğer ek davalarda faizin başlangıç tarihi ve niteliği güncelliğini
korumaktadır.
aa. Kısaca Kısmi veya Belirsiz Alacak Davası
Olarak Açılan Kamulaştırmasız El Atma Davalarının Hukuki Niteliği
HMK’nın107.
ve 109. Maddelerinde düzenlenmiş belirsiz alacak davası ve kısmi alacak davası
nitelikleri itibariyle birbirine benzemekle birlikte önemli farklılıklar
içermektedir. Bu farkların en önemlisi ve konumuz açısından da
değerlendirilmesi gereken ayrım kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan bedelin
belirsiz olup olamayacağına ilişkindir.
Çünkü alacağın “belirsiz” veya sadece “ belirli” ve fakat “açıkça
belirli” olmadığı hallerde kısmi ya da belirsiz alacak davası açılamaz. Yani
öğretide “likit alacak” olarak
tanımlanan alacaklarda kısmi dava ya da belirsiz alacak davası açılamaz.
Yargıtay’ın likit alacak olarak benimsediği alacaklara şu örnekler verilebilir.
Satış sözleşmesi uyarınca düzenlenen faturaya dayanan alacak; ödünç
sözleşmesinden doğan alacak gibi alacaklar gösterilebilir.[9] Bu yönüyle
değerlendirildiğinde kamulaştırmasız el atma davalarının kısmi dava ya da
belirsiz alacak davası şeklinde açılmasında herhangi bir sakınca bulunmadığı
gibi doktrinde ve yargı içtihatlarında da ayrıksı bir görüş bulunmamaktadır.
Uygulamada
kısmi dava yoluyla açılan kamulaştırmasız el atma davalarında, asıl davaya ve
müteakip ek davaya uygulanacak faizin başlangıç tarihini belirlemek önemlidir.
Yargıtay
eski tarihli istisnai nitelikteki kararları[10] bir
kenar bırakılırsa istikrar kazanmış içtihatlarına göre davalı daha önce
temerrüde düşürülmemişse, istenen faizin başlangıç tarihi olarak ek davanın
açıldığı tarih esas alınmalıdır. [11]Davalının
alacağın tamamı için daha önce temerrüde düşürülmediği durumlarda, açılan kısmi
dava ile temerrüt, yalnızca dava konusu edilen meblağ ile sınırlı olduğundan
ıslahla arttırılan tutar bakımından, dava tarihinden itibaren faize
hükmedilemez. [12]
Yargıtay’ın
yerleşik içtihatları ve genel prensip bu olmasına karşın, Yargıtay
kamulaştırmasız el atma davalarında farklı bir içtihat benimsemiştir.
Kamulaştırmasız el atma davalarında görevli asıl daire olarak görev yapan 5.
Hukuk Dairesi, 2013/14563E. , 2013/23728K. Sayılı çok yakın tarihli kararında, “kısmi olarak açılan ilk davada tespit
edilen bedel taraflar için kesin hüküm niteliğindedir. Ek olarak açılan davada
yeniden değer biçilmesi ve bu değere göre hüküm kurulması mümkün değildir.
Faize de ilk dava tarihin itibaren hükmedilmesi gerekmektedir.”ifadeleriyle
içtihadı tersine çevirmiştir. [13]
bb. Kamulaştırmasız El Atma Davaları sonucunda Kesinleşen Bedellere
Uygulanacak Faiz.
Yukarıda
anlatıldığı üzere kamulaştırmasız el atma davalarında taşınmazın bedeline, dava tarihinden itibaren hüküm tarihine kadar
yasal faiz işletilecektir. Bedelin idare tarafından ödenmemesi durumunda
yapılacak kesinleşen bedele uygulanacak faiz konusunda uzunca bir süre
tartışmalı olarak bırakıldı. Fakat son dönemde Yargıtay’ın doktrine de ışık
tutacak nitelikte önemli karara imza atmıştır.
Konunun önemi nedeniyle bu
konuda kilometre taşı olarak nitelendirilebilecek, Yargıtay 12. H.D 2012 /
4504E., 2012 / 14546K.sayılı kararının önemli bir bölümünün aynen aktarılmasında
yarar görüyoruz. İlgili kararda “Anayasa'nın 35. maddesiyle koruma altına alınmış olan mülkiyet hakkının,
hak sahibinin rızasına bakılmaksızın kamulaştırmasız el atma sebebiyle ihlali
halinde, toplumun genel menfaatleriyle bireyin temel haklarının korunması
arasında adil bir denge gözetilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle, mülkün
gerçek değeriyle orantılı makul bir tazminat ödenmediği sürece, bir mülkten
mahrum bırakılmanın genelde aşırı bir ihlal teşkil edeceği, yasal faiz oranında
gecikme faizi ödenmesinin yeterli olmadığı görüşü gerek öğretide gerekse
uygulamada ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Bu bağlamda mülkiyete
saygı hakkının ihlalinin, mahkemelerin, kamulaştırmasız el atmaya maruz kalan
kişiler lehine hükmettikleri tazminat tutarının tayininde, yargılama süresiyle
enflasyon arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan değer kaybını dikkate
almalarına imkân sağlayan yasal bir düzenlemenin olmayışından da kaynaklandığı,
bu sebeple adil tatmin taleplerinin karşılanması gerektiği hususu benimsenmeye
başlanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında idare, kendisine Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri yasaya uygun bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz.
Tüm bu açıklamalar ışığında idare, kendisine Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri yasaya uygun bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz.
Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen
kamulaştırma, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet
hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlama olmakla, Dairemizce içtihat
değişikliğine gidilerek, özü ve vardığı hukuki sonuç itibariyle aynı nitelikler
taşıyan kamulaştırmasız el atmaya dair ilamlarda hüküm altına alınan
tazminatlara da Anayasanın 46/son maddesinde düzenlenmiş olan kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiği sonucuna
varılmıştır.” ifadeleriyle içtihat
değişikliğine gitmiştir. Karar oldukça doyurucu bir açıklama içerdiği ve
tekrara düşülmek istenmediğinden, ayrıca değerlendirilmeyecektir. Açıkça
görüleceği üzere kesinleşen bedele takipten sonra uygulanacak faiz oranı yasal
faiz olmayıp kamu alacaklarına uygulanacak en yüksek faiz oranı olacaktır.
D. SONUÇ:
Kamu yararı
gerekçesiyle mülkiyet hakkı sınırlanan kişilerin katlandıkları bu fedakârlık
karşısında mağdur edilmemeleri ve külfet-nimet dengesinin adil bir şekilde
kurulması önemlidir. Bu açıdan kamulaştırma uygulamaları sonucunda bedele
uygulanacak faizin niteliği ve faiz başlangıç sürelerin malik aleyhine
olmayacak biçimde belirlenmesi gerek özel mülkiyeti düzenleyen Anayasa’nın 35.
Maddesi gerekse AİHS’nin ek protokolünün 1. Maddesi[14] ile
düzenlenen mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde olacaktır. Ayrıca AİHM
içtihatlarıyla getirilen “hakkaniyete
uygun giderim”[15] ‘in
karşılanması açısından da hayati öneme sahiptir.
KAYNAKÇA
1. Günday Metin, İdare Hukuku, İmaj Yayıncılık, ,
2002
2. Gözübüyük Şeref-Tan Turgut, İdare Hukuku Genel
Esaslar, Turhan Kitapevi, 2010
3. Eren Fikret, Mülkiyet Hukuku, Yetkin
Yayınları, 2012
4. Başpınar Veysel, Mülkiyet Hakkını İhlal Eden
Müdahaleler, Yetkin Yayınevi, 2009
5. Yıldırım Bekir ve Naci
Başsorgun, Kamulaştırma ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları, Yetkin Yayınevi,
2007
6. Yılmaz Ejder, Hukuk Sözlüğü,
Yetkin Yayınevi, 1996
7. Hayta Mehmet Ali, Kamulaştırma
ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları, Vedat Kitapçılık, 2007
8. Oğuzman Kemal, Selici Özer,
Özdemir Saibe, Eşya Hukuku, Filiz Kitapevi, 2006
9.
http://www.inhak.adalet.gov.tr/
10. DİNÇ, Güney, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Malvarlığı
Hakları, TBB Yayınları,
2007
11. AKİL, Cenk, Kısmi Dava, Yetkin Yayınları, 2013
12. TUHR, Anderas, Borçlar Hukuku’nun Umumi Kısmı, Çev. Cevat
Edege, Yargıtay Yayınları No:15
13. Yılmaz, Ejder, (Medeni Yargılama Hukukunda) Islah, Yetkin
Yayınları, 2011
[3]Tuhr,
Andreas, Borçlar Hukuku, 1-2, Syf.
[4]Borçlar Kanunu 131. madde: “Asıl borç ifaya
da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi
buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını
isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı
tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler
ve ceza koşulu istenebilir. Taşınmaz rehinine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin
özel hükümler saklıdır.”
[5]Devlet
Borçlarına Uygulanacak En Yüksek Faiz
Tablosu:
19.10.2010 tarihinden itibaren
|
AYLIK
|
% 1,40
|
19.11.2009 - 18.10.2010
|
AYLIK
|
% 1,95
|
21.04.2006 - 18.11.2009
|
AYLIK
|
% 2,5
|
02.03.2005 - 20.04.2006
|
AYLIK
|
% 3
|
02.01.2004 - 01.03.2005
|
AYLIK
|
% 4
|
12.11.2003 - 01.01.2004
|
AYLIK
|
% 4
|
31.01.2002 - 11.11.2003
|
AYLIK
|
% 7
|
29.03.2001 - 30.01.2002
|
AYLIK
|
% 10
|
02.12.2000 - 28.03.2001
|
AYLIK
|
% 5
|
[6]Örnek
karar için bkz. Yargıtay 18. H.D 2014/4127E. , 2014/5621K. sayılı
kararı.(yayınlanmamıştır)
[8]2942
Sayılı Kanunun Geçiçi 6/7. Maddesi: “Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra
harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen
şekilde maktu olarak belirlenir.”
[9]Akil,Cenk,
Kısmi Dava, Syf. 79.
[10]Bkz.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 1990/6362E. , 1990/9945K.
[11]Akil,Cenk,
Kısmi Dava, Syf. 305.
[12]Yılmaz,
Ejder, Islah, Syf. 291.
[13]Benzer
nitelikteki kararlara örnek olarak, 5. H.D. 1999/17559E. , 1999/16716K. – 5.
H.D. 2002/19884E. 2003/1712K.
[14]
“Her gerçek ve
tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı
vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve
uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun
bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun
olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya
para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama
konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
[15]
Gölcüklü/Gözübüyük, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Syf. 138.
a.k Dinç, Güney, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Malvarlığı Hakları, Syf.
419.